Ara
Close this search box.

200 TL’nin Bayram Yolculuğu: Ekonomik ve Enflasyonist Etkiler

Bayram gelince malum, harçlıklar da hazırlanıyor. En büyük banknot olan 200 TL’nin son on bayramdaki değerini inceledik. 2015’ten günümüze her yıl boyunca, Kurban Bayramlarının denk geldiği aylardaki 200 TL karşılığında alınabilen USD ve gram altın tutarlarını çıkarttık. Ortaya çıkan tablo, eski bayramları aratır cinsten oldu.

 

Bu tabloya nasıl gelindiğini ve önümüzdeki bayramlara doğru nasıl bir yolda olduğumuzu kısaca özetleyecek olursak:

 

2015 yılında bayram Eylül ayına geliyordu. 200 TL’nin alım gücü bugünlere kıyasla oldukça yüksekti; 200 TL ile 66,4 USD veya 1,8 gram altın alınabiliyordu. 2015 yılı, Suriye’deki iç savaş nedeniyle bölgesel gerginliklerin arttığı, Türkiye ve Rusya’nın görüş ayrılıklarının yükseldiği bir dönemdi. Kasım’da Rus uçağının düşürülmesiyle gerginlik devam etti.

 

2016 yılında Türkiye’de yaşanan terör saldırıları ve darbe teşebbüsü, ülkenin güvenlik, ekonomik ve siyasi yapısını derinden etkiledi. Bu olaylar, toplumsal travma ve kutuplaşma yaratırken, ekonomik büyümeyi yavaşlattı ve yatırım ortamını olumsuz etkiledi. Ayrıca, uluslararası ilişkilerde gerilimlere ve diplomatik sorunlara yol açtı. Bu süreç, Türkiye’nin iç ve dış politikalarında önemli değişikliklere neden oldu ve uzun vadeli etkileri halen hissediliyor. 2016 yılının sonunda, hükümet Türkiye ekonomisinde yaşanan yavaşlama ve artan finansal riskler nedeniyle Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) kapasitesini artırma kararı aldı.

 

2017 yılında, KGF’nin sağladığı kredi miktarı büyük bir artış gösterdi. Bu artış, özellikle KOBİ’lerin ve büyük işletmelerin finansmana erişimini kolaylaştırmak, istihdamı desteklemek ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek amacıyla yapıldı.

 

KGF’nin genişletilmesi, kısa vadede ekonomik büyümeyi ve finansmana erişimi desteklemiş olsa da, uzun vadede ciddi finansal riskler yarattı. Kredi kalitesinin düşmesi, döviz risklerinin artması, likidite sıkıntıları ve enflasyonist baskılar, 2018’de yaşanacak kur krizinin temel nedenleri arasında yer aldı.

 

2018 yılında, bayram Ağustos sıcaklarına denk geldi. Donald Trump’ın ABD Başkanı olduğu dönemdi, ve Türkiye ile ABD arasında siyasi ve diplomatik gerginlik yaşanıyordu. Bu dönemde, özellikle Rahip Andrew Brunson’ın tutuklanması nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkiler gerildi ve ABD, Türkiye’ye karşı yaptırımlar uyguladı. Bu gelişmeler, TL üzerindeki baskıyı daha da artırarak, kur krizinin tetiklenmesine sebep oldu. Bu siyasi ve diplomatik faktörler, zaten kırılgan olan ekonomik yapıyı daha da zorlayarak Türkiye’nin finansal istikrarını ciddi şekilde sarstı. TL değerinde hızlı bir düşüş meydana geldi; 2015’te alınabilen USD’nin ve gram altının yarısı alınabilir hale geldi. Ekonomi yönetimi, SWAP kanallarına kısıtlama getirerek TL’yi korumaya çalıştı. 2019’da uygulanan sıkı para politikası ile değer kaybı durdurulmaya başladıysa da, bu politika kalıcı olamadı.

 

2018’de yaşanan kur krizi, Türkiye’nin konut arzını önemli ölçüde olumsuz etkiledi. İnşaat maliyetlerindeki artış, finansman zorlukları, proje gecikmeleri ve iptalleri, tedarik zinciri sorunları ve şirket iflasları, konut arzını daralttı. Bu durum, konut piyasasında arz yönlü sıkıntılara yol açarak, konut fiyatlarının artmasına ve inşaat sektörünün genel performansının düşmesine neden oldu. 2018’de başlayan konut arz sıkıntısı, günümüz enflasyonuna çeşitli yollarla etki etmiştir. Artan konut ve kira maliyetleri, hane halkı harcamalarını ve dolayısıyla enflasyonu yükseltmiştir. İnşaat maliyetlerindeki artışlar, genel maliyet baskılarını artırarak enflasyonist etkiler yaratmıştır.

 

Türkiye’de enflasyon üzerindeki yüksek tüketim eğiliminin birkaç nedeni bulunmaktadır. Enflasyon beklentileri, tüketicilerin gelecekte fiyatların daha da artacağını düşünmeleri nedeniyle mevcut fiyatlarla alışveriş yapma eğilimlerini artırır. Türk Lirası’nın sürekli değer kaybetmesi, halkın parasını hızlı bir şekilde harcama eğilimini yükseltir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, yüksek gelirli kesimlerin tüketim harcamalarını artırmasına neden olur. Düşük faizli kredilerin tüketimi teşvik etmesi, kredi kartı kullanımının yaygınlaşması ve sosyal yardım programları da tüketim talebini destekler. Tüketim kültürü ve sosyal statü arayışı da harcama eğilimini artıran diğer faktörlerdir. Ekonomik belirsizlik dönemlerinde, mevcut gelirlerin hızla harcanması eğilimi ve yatırım alternatiflerinin azalması, tüketim talebinin yüksek kalmasına yol açar.

 

2022’de en büyük değer kaybı meydana geldi; 200 TL her iki yatırım aracına karşı bir önceki bayramdaki değerinin yarısına indi. Keskin düşüşün en önemli sebebi olarak, özellikle pandemi döneminde ağırlığını artıran gevşek para politikaları gösteriliyor. Bu para politikaları, bir yandan tüketimi artırırken bir yandan da TL’nin değer kaybetmesine sebep oldu. TL değer kaybettikçe, mal ve hizmet fiyat artışları kaçınılmaz oldu. Artışlara rağmen tüketimin hız kesmemesi de enflasyonu yukarı yönlü sürüklemeye devam etti. Arz ve talep yönlü yaşananlar enflasyon beklentilerini de günden güne artırdı. Böylece enflasyonun yükselmesi için gerekli olan arz, talep ve beklenti yönlü tüm unsurlar devreye girmiş oldu.

 

Pandemide, Türkiye’de konut sektörünü desteklemek amacıyla uygulanan düşük faizli konut kredileri, vergi indirimleri, teşvikler ve destek paketleri, sektörün canlanmasına katkı sağlamıştır. Bu adımlar, COVID-19 pandemisinin olumsuz etkilerini hafifletmek ve konut talebini artırmak amacıyla atılmıştır. Bu teşvikler sayesinde, inşaat sektörü bir miktar toparlanma fırsatı bulmuştur. Ancak düşük faizli konut kredileri, konut talebini artırarak inşaat sektörünü desteklemiş olsa da, çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler, enflasyonist baskılar, konut fiyatlarındaki artış, mali sürdürülebilirlik, gelir dağılımı adaletsizliği ve diğer sektörler üzerindeki olumsuz etkiler gibi geniş kapsamlı konuları içeriyor. Bu faktörler göz önünde bulundurularak, düşük faizli konut kredilerinin uzun vadeli etkileri gözden kaçırılmamalıdır.

 

Diğer ülkeler pandemi sonrası dönemde yükselen enflasyonla mücadele için sıkı para politikalarına geçiş yaparken, Türkiye’de bu geçiş daha geç bir tarih olan 2023 seçimlerinden sonra yapılmaya başladı. Bu bayramda da bir önceki bayrama kıyasla, TL’nin USD’ye karşı %20, gram altına karşı %34 değer kaybettiğini görüyoruz. Yaşanan değer kaybı, yıllık enflasyonun gerisinde kaldığı için TL’nin reel olarak değer kazandığı anlamına geliyor. Para politikalarındaki tutum değiştirildi ve enflasyonla mücadele için parasal sıkılaşma adımları atılmaya başlandı. Kamu da tasarruf önlemleriyle para politikasını destekleyeceğini açıkladı.

 

Özellikle 2024 itibarıyla yurtdışından önemli miktarlarda kaynak girişinin yaşanmaya başlaması TL’yi güçlü tutmaya ve merkez bankasının geçmişte kaybettiği rezervlerini geri kazanmasına imkan sağlıyor. Bu bayrama yıllık %75 enflasyonla girilirken, kurdaki değer kaybının kısıtlanması sayesinde enflasyonun dizginlenmesi ve artan tüketimin tasarrufa çevrilmesi isteniyor. Geçen senenin baz etkisiyle yılın ikinci yarısında enflasyonda keskin bir düşüş yaşanacak olsa da tüm alınan önlemlerin, TCMB’nin 2025 yılı için %14 ve 2026 yılı için %9 tahminlerine yeterli olup olmadığı merak ediliyor.

 

2022 yılında yükselen enflasyonla birlikte yıl ortasında da asgari ücrete zam yapılmaya başlanmıştı. Bu yıl ara zamın yapılmaması ve emekli aylıklarına yapılan zamların sınırlı tutulmasıyla fiyat artış hızlarının düşürülmesi yoluyla enflasyonla mücadele edilmeye çalışılıyor. Bir yandan da toplumda artan gelir dağılımı adaletsizliği nedeniyle bu politikaların etkinliği ve doğruluğu ekonomistler tarafından eleştiriliyor.

 

Türkiye, geçmişte 2004 yılında da benzer bir durumda enflasyonu tek haneye düşürmeyi başarmıştı. Ancak 2004 öncesinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle talebin bugüne kıyasla daha düşük seviyelerde olması, bu dönem enflasyon mücadelesini geçmişten ayrıştırabilir.

Paylaş :

LinkedIn
Son Paylaşımlar
Kategoriler

Bültenimize Abone Olun

En güncel finansal bilgileri, uzman tavsiyeleri ve özel teklifleri kaçırmamak için bültenimize abone olun.