
Açıklanan GSYH rakamlarına göre, 2024 yılında Türkiye ekonomisi 1,32 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşırken, kişi başına düşen GSYH 15.463 dolar seviyesine çıktı. IMF tahminlerine göre, 2025 yılında ekonominin 1,45 trilyon dolara, kişi başına GSYH’nin ise 16.877 dolara ulaşması bekleniyor.
Gelir dağılımı istatistiklerine göre, nüfus yüzde 20’lik gruplara ayrıldığında, en yüksek gelir grubunun GSYH’nin %49’una sahip olduğu, en düşük yüzde 20’lik kesimin ise yalnızca %6’sını aldığı görülüyor.
2025 yılına ilişkin IMF tahminlerinden yola çıkarak, farklı gelir gruplarının kişi başına düşen GSYH’lerini dolar bazında tahmin ettik. Buna göre, en yüksek gelir grubundaki bireylerin kişi başı GSYH ’sının 41 bin dolar, en düşük gelir grubundakilerin ise 5 bin dolar seviyesinde olabileceği sonucuna ulaştık.
Gelir gruplarına göre tahmini kişi başına GSYH tutarlarını, diğer ülkelerin genel kişi başına GSYH tahminleriyle karşılaştırmalı olarak sunduk. Buna göre:
En yüksek %20’lik gelir grubu, İspanya, Güney Kore ve İtalya’daki bireylerle benzer seviyelerde yer alırken,
Orta gelir grubu, Brezilya, Tayland ve Kolombiya’daki bireylerle benzer bir seviyede bulunuyor.
Türkiye’deki en düşük %20’lik gelir grubunun ise Ürdün, Vietnam, Endonezya, İran ve Cezayir gibi ülkelerle aynı seviyede olması, bu kesimin düşük alım gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, orta gelir tuzağından çıkış sürecini daha da zorlaştırmaktadır. Gelir eşitsizliği yüksek olan ülkelerde, düşük gelir gruplarının eğitime ve yüksek katma değerli işlere erişimi sınırlı kalmakta, bu da ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Türkiye’nin mevcut gelir dağılımı ve kişi başı GSYH seviyeleri, ülkenin orta gelir tuzağı riskiyle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor. Orta gelir seviyesine ulaşan birçok ülke, yüksek katma değerli üretime geçemedikleri için uzun süre aynı gelir seviyesinde sıkışıp kalıyor.
Ayrıca, Arjantin örneği, ekonomik dalgalanmaların ve enflasyonun orta gelir grubunu doğrudan etkileyebileceğini gösteriyor. Türkiye’de sürdürülebilir büyüme için yüksek teknolojiye dayalı üretimin ve ihracatın artırılması, iş gücü verimliliğinin yükseltilmesi ve ekonomik istikrarın sağlanması kritik önem taşıyor.